Sorum şu ne kadar gerçeksiniz?
Kahramanımız Mae ,sanal alemde şeffaflığı seçerek ,herşeyini
paylaşmaktan mutludur. Hatta üzerine taktığı bir kamera ile hayatının her anını
paylaşarak kendisini şeffaflaştırır. Bütün yazışmaları, yaptığı işler, söylediği
her söz ve eylemleri herkese erişebilir haldedir. Özeli ve özel hayatı yoktur.
Ona göre insan, sahip olduğu bütün bilgiyi ve hayatında yaşadığı tüm deneyimleri
herkese açmalı, kısacası şeffaf olmalıdır. Bilgiyi saklamak suçtur, en kişisel
olanları bile…
Sosyal medyanın özellikle de sosyal medya şirketlerinin
bakış açısı yukarıda anlattığım Çember filmindeki gibi. Filmde yaşananlar
(dünyayı Google gibi şirketlerin yönetmesi ,vs…) şu an için ütopik gelebilir
ama gelecekte olmayacak şey değil. Nitekim Facebook Birleşik Devletlerin Başkanlık
seçimine etki ettiğini itiraf etti.Snowden internette ziyaret ettiğimiz her web
sitesinin, izlediğimiz her videonun, yaptığımız her aramanın, her konuşmanın kayıt
altına alındığını söylemiş, ve başı derde girmişti hatırlayacağınız. Açıkçası Büyük
Birader bizi izliyor.
Bu gerçeği bile bile hepimiz
hayatımızdan anları, düşüncelerimizi, hatta en özellerimizi bile kendi isteğimizle
başkaları ile paylaşmaya devam ediyoruz. Üstelik daha fazla özellerimizi
paylaşmak için teşvik edilen aplikasyonlara da hayır demiyoruz.
Sosyal medya hayatımızı geri
dönülemez bir biçimde değiştirdi. Gitmediğimiz, görmediğimiz yerleri takıp ettiğimiz
insanların kareleriyle görebiliyoruz. Spor yaparken kendimizi görüntülemek
aklımıza gelmezken artık nasıl spor yaptığımız bilinsin istiyoruz. Keza yeme
alışkanlıklarımız da öyle. Soğuk istiridye yediğimizi herkese göstermek oldukça
havalı bir şey. Bununla beraber İnstoş’da en çok like alan bir ayakkabı ile poz
vermek için ölüp bitiyoruz, bir kere giyileceğini bile bile.
Sadece bu mu?
Değil tabi.
Kendimizi de güzelleştiriyoruz.
Olan göbeğimizi yok ediyor, yüzümüzdeki kusurları düzeltiyoruz. Gerçek düşüncelerimizi
değil de duyulması istenilen kelimeleri yazıyoruz.
Görünürde çok mükemmeliz..
Çok güzeliz.
Oysa…
Gerçekten ne kadar gerçeğiz?
Bütün kusurlarımız ,aptallıklarımız
,yanlışlıklarımızla sosyal medyada olmalı mı tartışmasını bir tarafta bırakalım
toplumsal olayların bir uzantısı olan modanın şeffaflık anlayışını irdeleyelim.
Çantaların şeffaflaştığı
,kumaşların inceldiği, ayakkabıların saydamlaştığı bir dönemdeyiz.Chanel ‘de içi
görünen botlar ,Helmut Lang ‘de şeffaf çantalar görüyoruz. Burberry ‘nin
yağmurlukları,Sımone Roche’nın emprime tülleri hep transparan..Alexandr Mc
Queen,Dolce Gabanna ile başlayan bu
serüven yıllar içerisinde özümsendi ,normal karşılanmaya başladı. Şeffaflık bu
süreç içinde kumaşların da ötesine geçerek bir trendden çok modaevlerinin
benimsediği bir stratejiye dönüştü. Gucci,YSL ve Balenciaga’yı bünyesinde
barındıran Kering grubu sürdürülebilirliğin lüx modaevlerinin kodu olması
gerektiğini savunmaya başladı. Çünkü dünyayı güzelleştirmede sorumlulukları
olduklarının söylediler.Prada kendi şeffaflık politikasını halkla paylaşıyor
,LVMH grubu ise sürdürülebilirlik açısından
gelişmek istemenin altını çiziyor.
Moda endüstrisinin kuruluş
kodu gizlilik ve elitizm yıkılıyor. Şeffaflık moda sektörünün yeni kodu oluyor.
Artık endüstride doğru olan değil, yapılması gereken bir doğru var.
Ne diyordu Mae, insanlar
şeffaf olmalı, sır saklamak yalan söylemektir.
Yorumlar